top of page

DEVLET - PLATON



“Devlet” adlı eseri anlatmadan, Platon’un hayatı hakkında biraz konuşmamız gerekir. Çünkü nasıl bir ortamda olduğunu bilmediğimiz müddetçe fikirlerini anlamamız biraz zorlaşacaktır.

Platon M.Ö 427 yılında doğmuş, Atinalı aristokrat sınıfına ait bir ailenin çocuğuydu. Gençliğinin büyük çoğunluğu Pelaponnes Savaşlarına denk gelir. Atina, Sparta ile savaşmış ve kaybetmiştir. Dönemin demokratik ve oligarşi gruplarının çatışmaları Platon’un fikirlerine şekil vermiştir. Böyle ortamlar gören Platon, politikadan uzak durup felsefeye yönelir. Sokrates’in öğrencisi olur ve Sokrates’in fikirlerini benimser. Atina oldukça karışık bir dönemden geçmektedir, savaşı kaybettikten sonra Sparta ordusunun desteklediği Otuzlar Tiranlığı iktidara gelir. Otuzlar tiranlığı, demokrat düşmanlarına karşı acımasız davranır. Platon her ne kadar felsefeye yönelse de politika onu içine çeker. Değer verdiği hocası Sokrates ile birlikte demokrasiye karşı gelen 1500 yurttaşa ölüm cezası verilir. Bu etkileyici olaydan sonra “Devlet” eserini yazmaya karar verir.


“DEVLET” NE ANLATIYOR?


Öncelikle Platon’un yaşam hikayesinde gördüğünüz üzere “DEVLET” demokrasiye bir tepki olarak yazılmıştır. Ancak sadece demokrasiyi değil yeryüzünde bulunan bütün siyasal sistemleri eleştirmiş ve yaşadığı dönemdeki toplum yapısına uygun yönetim şekli aramamış, bütün insanlık için geçerli, değişmez bir yönetim şekli oluşturmaya çalışmıştır.


SINIFLAR


Platon, ideal devleti oluştururken şu hikayeyi anlatır; Bir grup insan bir gemi ile yolculuğa çıkar. Gemi bir süre sonra yolda fırtınaya tutulur ve gemi batar. Gemideki insanlar ıssız bir adaya düşer. Issız adaya düşen insanlar hayatta kalmak için bir dizi eylemde bulunurlar. Fakat iş bölümü olmadığı için ortam anarşiye döner. Eğer bu ıssız adada insanlar iş bölümü yaparlarsa işler daha kolay olmaktadır.


Bu hikayeyle birlikte toplumsal hiyerarşi oluşturur, hiyerarşinin en tepesinde aklı ve bilgeliği temsil eden “Kral Filozoflar” yer alır, onların altında cesareti temsil eden “Koruyucular”, en altta ise iştahı temsil eden “Üreticiler” yer alır.

Bu üç sınıfta bulunacak insanlar mayalarına göre seçilecektir, Platon ancak bu şekilde devletin kalkınabileceğini savunur. Kitapta geçen şu paragrafa bir göz atalım;


“Bu toplumun birer parçası olan sizler, diyeceğim, birbirinizin kardeşisiniz. Ama, sizi yaratan Tanrı, aranızdan önder olarak yarattıklarının mayasına altın katmıştır. Onlar bunun için baş tacı olurlar. Yardımcı olarak yarattıklarının mayasına gümüş, çiftçiler ve öbür işçilerin mayasına da demir ve tunç katmıştır. Aramızda bir hamur birliği olduğuna göre sizden doğan çocuklarda her halde size benzeyeceklerdir. Ama arada bir, altından gümüş, gümüşten de altın doğduğu olabilir. Tanrı, her şeyden önce önderlere, doğan çocuklara iyi bekçilik etmelerini, içlerine bu madenlerden hangilerinin katılmış olduğunu dikkatle araştırmalarını buyurmuştur. Kendi çocukları tunçla ya da demirle katışık doğmuşlarsa hiç acımayıp, hamurlarına uygun işlere koyacak onları; çiftçi ya da işçi yapacak...”


Sokrates’e göre en büyük eğrilik yani kötülük insanın sınıfının dışında iş yapmasıdır. Her insanın kendi sınıfında kalarak kendine uygun iş yapması ise en büyük doğruluk yani iyiliktir. Sokrates, iyiliğin ve kötülüğün tanımını bu şekilde yapmakla beraber, “Herkesin yaradılışına uygun işi yapması ve başkasının işine karışmaması, kısacası ölçülülük, uyum ve denge “Adalet”tir” der.


GYGES’İN EFSANESİ İLE İNSANLIĞIN ÖZÜNE BAKIŞ


“Bir doğru, bir de eğri adam alalım, ikisine de dilediklerini yapmak fırsatını verelim. Sonra da artlarına düşüp eğilimlerinin onları nereye götüreceğine bakalım. Göreceğiz ki, doğrunun gittiği yer, eğrinin de gittiği yer olacak; çünkü kendinde olandan fazlasını istemek, bunu iyi bir şey sayıp ardına düşmek, insanın doğuşunda olan bir şeydir. İşte, onu bundan alıkoyan, eşitlik saygısına götüren kanundur.”


Kitapta geçen bu sözler, Glaukon’un sözleridir, amacı insanın özünde çıkarlarına göre davrandığını, şartların ve koşulların el verdiği ölçüde davrandığını göstermektir. Ve savunduğu bu düşünceyi desteklemek için Gyges’in Yüzüğü Efsanesini anlatır; “Gyges, Lidya kralının hizmetindeki bir çobanmış, günün birinde bir sağanak ve bir deprem yüzünden yer çatlamış, hayvanların otladığı yerde derin bir yarık açılmış. Bunu görünce, şaşakalan çoban, yarığın içine inmiş ve orada görülmedik birçok güzel şeyler arasında, içi oyuk, üstü delik deşik, tunçtan bir at görmüş. Eğilip içine bakmış atın, insan boyundan büyük bir ölü görmüş; ölünün parmağındaki altın yüzükten başka bir şeyi yokmuş. Bu yüzüğü alıp yukarı çıkmış. Çobanlar, her ay sonunda olduğu gibi, krala hesap vermek için toplandıklarında, Gyges bu toplantıya parmağındaki yüzükle gelmiş. Otururken yüzüğün taşını farkına varmadan avucunun içine çevirmiş. Bunu yapar yapmaz da yanında oturanlar kendisini görmez olmuşlar, nereye gitti diye soruşturmaya başlamışlar. Şaşakalmış herkes. Yüzükle oynarken taşı çevirince gene göze görünür olmuş. Böylece işi çakan Gyges, yüzüğün tılsımını denemiş, bakmış ki yüzüğün taşını çevirince görünmez oluyor, düzeltince görünüyor. Bunun üzerine saraya girenlerin arasına katılmanın yolunu bulmuş. Sarayda kralın karısını baştan çıkarmış, onun yardımıyla kralı öldürüp yerine geçmiş.”


Bu doğrultuda Platon’a göre “haksızlık etmek fırsatını bulan herkes haksızlık eder”. Platon aslında insanın çoğu zaman kötülük yapmaya meyilli olduğunu söylemektedir. Platon’un vurgulamak istediği asıl mesele ise “İnsanlar adaletli olmak için kurallara ihtiyaç duyar” düşüncesidir. Kuracağı sistemi destekleyici bu tartışmaya bu yüzden kitabında yer verir.


EĞİTİM


Toplumu sınıflara ayırdık, kurallar koyduk ve şimdi de bu toplumu eğitme aşamasına gelelim. Eğitimin amacı, yetiştirilecek bireyin sahip olması gereken vasıfları bireye kazandırmaktır ve bunu çoğunlukla devlet belirler. Bu amaçlar ise toplum ve devletin çıkarlarına ve isteklerine göre belirlenir. Devlet’te eğitimi çocukluktan alıp yüce yöneticiyi yetiştirene kadar aşamalı olarak ve bu arada her sınıfa farklı eğitim vererek sürdürmektedir. Eğitim sistemi ölçme yerleştirme yöntemine dayalıdır.



Eğitimde neler olmalı? Platon, döneminin de etkisiyle müzik ve beden eğitimine öncelik verir. Tabi daha öncesinde “Çocukların önce masallarla eğitilmeye başlaması gerektiğini bilmiyor musun?” diyerek önceliği masallara verir. Anlatılacak bu masalların da bir denetim altında tutulması gerektiğini ancak iyi masalların çocuklara anlatılacağını ifade eder. Dolayısıyla her istenilen masala izin verilmeyecektir. İyi hikayelerle çocukları etkileme sanatı (diğer ismiyle devlete uygun beyin yıkama sanatı).


“… müzikle eğitim eğitimlerin en üstünüdür, çünkü ritim ve ahenk, ruhun ta içine işler ve ona uyum kazandırarak her şeyden çok kavrar. Bu sayede ruhu uyumlu kılar...” kitapta geçen bu cümle ile neden müzik eğitimine önem verdiğini anlatmış bulunduk. “…müzikte sadelik, ruhun ölçülü olmasını, jimnastikte sadelik de bedenin sağlıklı olmasını sağlar.” Sadece ruh ya da sadece bedeniyle değil, ikisini birlikte eğitmeli ve geliştirmelidir. Tüm çocuklara bu eğitimler zorunlu tutulmalıdır, bilindiği gibi bedenin ve ruhun gerçekten yeni şekillendiği dönemlerdir.


Zorunlu eğitimlerden biri de Platon’a göre sayı sayma ve hesap yapmadır. Yani günümüzde matematik dediğimiz alandır. Bu eğitimi hem savaşçı hem de filozof (yönetici) öğrenmelidir.


“…çünkü ayların ve mevsimlerin iyi bilinmesi sadece tarıma ve gemiciliğe yararlar sağlamakla kalmaz, savaşa da katkılar getirir.” bu cümle ile Astronomi eğitimine de önem verir.


Diyalektik eğitimi de önemlidir, ancak zorunlu değildir, belirli bilinç seviyesinde olan gençlere verilmesi gerektiğini düşünür.


Platon’a göre eğitimin amacı idealar dünyasının gerçek değerini kavrayıp, duyular dünyasının yanıltıcılığından uzak kalmayı sağlamaktır. Eğitim doğru yola sevk edici olmalıdır, kitapta geçen şu paragrafa bakınız;


“Her bir kişinin ruhundaki bu manevi (zihinsel) gücü ve herkesin öğrenmesini sağlayan organı tıpkı gözde olduğu gibi, onu nasıl ancak bütün bedenle birlikte karanlıktan aydınlığa doğru döndürebiliyorsak ruhun bütünüyle birlikte, değişen, olmakta olanın dünyasından çıkıp var olana, evet, var olanın en aydınlık yanına bakmaya, buna dayanabilmeye alışana kadar döndürüp durmalıyız; ancak o en aydınlık şeyin, ‘iyi’ olduğunu söylemiştik, öyle değil mi?”


Platon burada, sanki yolunu şaşırmış bir yolcuya doğru yolu göstermeyi amaçlamıştır.

Eğitimle ilgili uzun uzun konuşmuş, birçok tartışmaya yer vermiş, faydaları ve nasıl olması gerektiğini anlatmıştır. Fakat ben eğitim meselesini burada bitiriyorum.


YARARLI YALANLAR MI?


Koruyucular ve yöneticiler için verilen eğitimden alt tabakadakilerin yararlanıp yararlanamayacağı konusunda Platon’un ne düşündüğü tartışmalıdır, ancak bu konuda onun bir fikir beyan etmemesi onaylamadığını gösterir. Bir bakıma alt tabakadakilere yani üreticilere, “yararlı yalanlar” söylenerek, onların, bulundukları yeri benimsemeleri öğretilir.



Bu “yararlı yalanlar”ın en önemlisi, Fenike masalıdır. Buna göre onlara, “hepsi kardeş olmalarına rağmen, onları yaratanın, bazılarının hamuruna altın, bazılarına gümüş, bazılarına da demir ve tunç kattığı” söylenerek bulundukları konumu benimsemeleri sağlanacaktır. Çünkü Platon’a göre eğitim, herkesin değil, ancak doğuştan sahip olduğu yetenekleri sayesinde sıradan insanlardan ayrılan seçkinlerin hakkıdır. Başka bir ifadeyle insanlar, yaradılıştan farklı işlere eğilimlidir ve toplumda her insanın birçok işi değil, doğuştan eğilimli olduğu tek bir işi görmesi ve aynı zamanda o iş ile sürekli uğraşarak işinde ustalaşması gerekir. Görüldüğü üzere Platon’un siyasetinde olduğu gibi eğitiminde de yalan bir ilaç ve çaredir. Platon’un buradaki amacı, devletin bütünlüğünün ve toplumun varlığının teminatı konumundaki koruyucuların ve yöneticilerin iyi bir şekilde yetişmelerini sağlamaktır. Bunun için yalana başvurulması gerekiyorsa bunda da bir sakınca yoktur.

Siyasette yalanın bu kadar popüler hale gelmiş olması da bu dönemlere dayanır.


KADINA PLATON’UN BAKIŞI


“Kadın ile erkek arasındaki fark Platon’a göre doğadan değil maddi karakteristiklerinden kaynaklanır. Bu açıdan idman ve eğitim yoluyla kadınlar da erkeklerle aynı görevleri üstlenebilecektir. Nasıl ki dişi bir çoban köpeği sürüyü erkek köpek kadar koruyabiliyorsa, bir kadın da rejimi erkek kadar muhafaza edebilecektir. Aradaki tek fark kadının erkekten daha zayıf olmasıdır (kas bakımından). Ancak özleri aynı doğadandır. Bu bağlamda kadınlar da erkeklerle aynı eğitime tabi tutulacaklardır. Gerekli eğitimin ve idmanların tamamlanmasının ardından kadın ve erkek koruyucular savaş alanlarında düşmanlara karşı omuz omuza savaşacaklardır” (Devlet 451-456)


KORUYUCULARIN EVLENMESİ ÜZERİNE


Koruyucuların ilişkilerinin şekillenişinde en iyi düzenleme, ailevi ilişkilerin ön plana alınmamasıdır. Çünkü evlilik olmadığında, aşka dayalı herhangi bir sorumluluk da olmamaktadır. Bu yolla yöneticiler her zaman için en iyi erkeklerle en iyi kadınları bir araya getirmektedir. Koruyucular sınıfı arasında herhangi bir kıskançlığın olmasını önlemek için çiftler kura aracılığıyla eşleştirilmelidir. Ancak, polisin üstün yararı doğrultusunda yöneticiler kuraya hile karıştırabilirler. Bu durumla ilgili olarak Platon, “evlenecekleri, kurnazca tertiplenmiş kuralarla seçmeliyiz. Böylece cinsleri iyi olmadığı için seçilmeyen mutsuz yurttaşlar, devlet adamlarına değil kaderlerine küsmüş olurlar” (Devlet 460) demektedir. Yöneticiler, kuranın en iyi çiftleri bir araya getirmesini kesin kılacaktır. Platon’un sözleriyle bu süreçteki amaç “her iki cinsin de en iyilerinin en fazla, en kötülerinin de en az çiftleşmeleri”dir (Devlet 459).


Böylesi bir düzenlemenin sağlayacağı diğer bir yarar, her bir koruyucunun aynı kadın ve çocukları kendisininmiş gibi görmesine bağlı olarak, koruyucular arasında birlik fikrinin güçlendirilmesidir. Platon, kadın ve çocuklara dair özel konumun ortadan kaldırılması ile ön plana yerleştirilen özel yarara dair bir dayanağın ortadan kalktığını düşünmektedir. İdeal olan kişisel yararın polisin yararı ile tanımlanmasıdır. Platon, bu doğrultuda polisin çıkarı ile kendisininkini özdeşleştiren ve bu çıkarları yaşamları pahasına koruyanların yönetici olarak atanacağı bilgisini vermektedir (Devlet 413)


SONUÇ


Kitap diyaloglardan oluşan anlaşılması kolay, basit bir dille yazılmıştır. İçinde başta Sokrates olmak üzere bir çok filozofun tartışmalarına yer verir. Platon’un ideal devlet anlayışı benim için ağır koşullara sahip, insanın doğasından uzak bir yönetim şeklidir. Sınıf ayrımları, üstün ırk oluşturmak için eşleştirilen insanlar, devlet için söylenen yalanların kabul edilebilir olması oldukça sarsıcı durumlardır. Nazilerin, Platon’dan etkilendiğini söylemek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Demokrasinin yanlışları var mı, elbette ki var, fakat Platon demokrasinin yerine daha mutlu yönetim sistemi diye koyacağı bu ideal devlet anlayışı açıkçası beni korkuttu. Platon’un aristokrasi sınıfında yer alması da görüşlerini muhtemelen etkiledi. Bu ideal devlet anlayışında beğendiğim durumlar var tabi ki mesela, eğitime önem verilmesi, felsefe eğitiminin önemsenmesi, yöneticilerin mutlaka felsefe ile ilgileniyor olması güzel durumlar. Akla önem vermek, iş ayrımlarının yapılıp herkesin işinde ustalaşması, bilmediği işlere karışıp ortalığı bulandırmaması güzel ilkeler.

Fakat bir hayvan gibi insanın üstün ırk elde edilmek için eşleştirilmesi, aşkın, sevginin, bağlanmanın olmadığı, yalanın normalleştiği bir sistem düşünemiyorum.


Burada anlatmadığım taktir edersiniz ki 368 sayfalık bir kitaptan bahsediyorum, daha bir çok olay var. Bu kitap bana ideal devlet anlayışımı daha iyi çizmemi sağladı. Sistemlere bakış açımı değiştirdi. Küçük büyük herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Keyifli okumalar.


SUKHA











コメント


bottom of page