top of page

EVLENMEDEN ÖNCE-DOĞAN CÜCELOĞLU



Doğan Cüceloğlu ile tanışma hikayemi daha önceki yazımda paylaşmıştım, “İçimizdeki Çocuk” adlı kitabını okuduktan sonra diğer kitaplarına göz gezdirmek istedim ve tam da evlilik hazırlığı içindeyken "Evlenmeden Önce" adlı kitabı ile karşılaştım. Kitap gerçek hikayelere yer veriyor, Doğan Cüceloğlun'a atılan maillerden ve Facebook mesajlaşmalarının içinden seçilmiş, bu mesajlarda evlilikle ilgili insanların hayatlarından gerçek kesitler yer alıyor. Başlangıçta bu hikayeleri duyduğumda evlilikten vaz mı geçsem dedim, çünkü kadınların yaşadığı haksızlıklar içler acısıydı ve içine gireceğim düzenin de böyle sonuçlanabileceğini düşünmek beni korkuttu. Hatta bu kitap insanları evlilikten vazgeçirmek için mi diye bir sorgulama yaşadım. Hüngür hüngür ağladım, böyle düzen mi olur dediğim gerçeklerle karşılaştım. Fakat kitabın sonundaki şu cümleyle evliliğin iyi giderse ne çok güzelliklere yol açacağını fark ettim; 

"Dünyanın her yerinde farklı kültür, ırk, din, dil gruplarında yapılan çalışmaları inceleyen bilim insanları, bir eş bulanların daha uzun ve daha sağlıklı yaşadıklarını gözlemlemiştir."

Yani dünyanın cennet ya da cehenneme dönme riskiyle karşı karşıya kalıyoruz.


Peki, herkes iyi bir evlilik yapmak ister, mutlu olmak ister, bunu şansa, kadere bağladık yıllarca , Gerçekten çözümü mümkün mü?

Doğan Cüceloğlu “ Evlilik ilişkisi bir bahçedir. Çiçek de yetiştirebilirsin, diken de!” diyor. Fakat sen ne kadar iyi bir tohum olursan ol verimsiz, bakımsız bir toprakta nasıl çiçek açabilirsin ki! Burada ya seçim yaparken doğru değerlendirebilmek ya da verimsiz toprağı nasıl verimli hale dönüştüreceğini bilmek lazım.

Bazıları evlenmenin zorunlu mu olduğunu merak eder, evlenmeden mutlu yaşamanın mümkün olup olmadığını sorgularlar.

İnsan çevresiyle sürekli iletişim halindedir. Bu gerçeği dikkate alırsak insanın iki doğası vardır;

  • Görünen sosyal kimliği

  • Ancak kendisinin bildiği mahrem iç dünyası, özü

Bu iki kimliği Doğan Cüceloğlu YÜZ doğası ve CAN doğası olarak açıklar. Sosyoekonomik kimlikleri temel alan YÜZ, toplumsal konumlandırmayı belirler. Baba, anne, çocuk, öğretmen, mühendis vs. İnsanın iç dünyasını temel alan CAN ise insanın evrensel özünü belirler.

Evlilik ilişkisinde hem yüz hem de can devreye girer. Yani birey sadece bir kadınla değil ya da bir adamla değil, onun sosyoekonomik ilişkiler ile yani ailesi, sülalesi, meslektaşları, yöresi, kültürü, mutfağı, folkloru ile de evlenir. Bunlar insanın yüz doğası ile ilgili kısımdır.

Can doğası insanın diğer önemli tarafıdır, insan evlendiği kişinin en mahrem yönlerini bilir, insanın buna da ihtiyacı vardır. Bazı insanlar hayatlarından gayet mutlu olsa da can doğası gösterebildiği biri olmadığı için tamamlanmış hissetmezler. Evlilik toplumsal ilişkileri ve ekonomik süreçleri düzene sokar. İnsana katkısı çok fazladır.

Bir erkek bir kadının kahramanı olmak, ailesi için fedakarlıklarda bulunmak ister, bir kadın için dağları devirmeye hazırdır. Kadın da yuvasında dişil taraflarını hisseder, kadınlığını hisseden kadın insanlığı keşfetmesine ve geliştirmesine yardımcı olur.

Kişinin en mahrem tanığı, onu kale alınan, doğal, değerli, güvenilir, sevilmeye layık ve saygıdeğer biri olarak görüp ona mutluluk diyarlarının kapılarını açabilir.

Burada bazıları illa evlilik olması şart mı, insan evlenmeden de yola devam edemez mi, bu duygular illa evlilikle mi alınan duygulardır? gibi sorular sorar.

Genelde günümüz gençlerinin sorduğu bu sorulara Doğan Cüceloğlu CAN CANA ilişkinin getirdiği mahrem tanıklık dünyası evlilikle inşa etmek mümkündür. Amaç yüz'den kurtulmak değil yüz içinde boğulmamak olmalıdır.

Harvard Üniversitesi’nde 1938 yılında başlayan ve halen devam eden bir araştırma var. Bu araştırma insan hayatını anlamlı kılan nedir sağlıklı ve mutlu bir yaşam için neler önemlidir? Sorusunun cevabını bulmak için 724 erkek üzerine başlatılmış ve halen hayatta olan 19 katılımcı ile devam ediyor. Bütün veriler analiz edildiğinde ortaya şu gerçekler çıkıyor; 

  • Anlamlı, sağlıklı ve mutlu bir yaşam için en önemli şey, insanın içinde yer aldığı yakın ilişkilerdir. Bu ilişkilerin en önemlisi de aile içinde kurulan karı-koca-anne-baba-çocuk ilişkisidir. Kişinin sosyoekonomik mevkii ve maddi refahı ise anlamlı ve sağlıklı bir yaşam için önemli bir etken olarak kendini göstermemiştir. Ailesinden, muhitinden, arkadaş ve dostlarından koparak yalnızlaşan insanlar anlamsız, sağlıksız ve mutsuz bir yaşam yaşamaktadırlar. Yalnızlığın zehirleyici bir etkisi vardır ve yalnızlık insanı hasta edip erken öldürmektedir.

  • İlişki sayısından çok ilişkinin anlamı önemlidir; insan kalabalık içinde de kendini yalnız hissedebilmektedir. Kendi terimlerimi kullanarak ifade edersem, sosyal kimliklerin önde olduğu "YÜZ baskın ilişkiler içinde", CAN kendini yalnız hisseder. CAN CAN'a ilişkiler sağlık ve mutluluğun kaynağıdır. Birbirini sevmeyen ve sürekli kavga eden eşlerin sürdürdüğü bir evlilik, onların sağlığına boşanmaktan daha çok zarar verir.


Kültürümüzde evliliği bireysel olarak değil de mecburen her iki tarafın ailelerinde akrabalarının da katıldığı bir kurum olarak görmekteyiz. Daha fazla genişletecek olursak kişinin toplumsal ilişkisi, arkadaşları, dostları, çevresi, kültürü, mutfağı ile de evlendiğini görüyoruz. Bireysel görüşmeler evlilik öncesi tanıma için yeterli olan bir durum değil. Sonrasında çıkacak kişinin ailesi tarafından yönlendirmeleri evliliği etkiler. 

Yıllarca bir çok gerçeği görmezden gelip ne evliliği ne de akraba ilişkilerine önemsedim. Her ikisi de beni geren aşırı sıkan durumlar. Fakat bu şekilde mutlu bir ilişkinin yürümeyeceğini fark ettim. Ve şu an sağlıklı kararlar vermek niyetiyle bu kitabı okuyorum. Biz ne kadar görmezden gelsek de evliliği etkileyen birçok durum var. Evlilik iki kişi arasında olmaz ve evlilik ilişkiyi güzelleştiren bir olaydır.


Evleneceği insanı bireysel olarak tanıyan birinin yazdığı şu ifadeler evlendikten sonra çıkabilecek problemlerden biri;

“28 yaşında bir kadınım ve eşimin ailesi benim kılığıma kıyafetime müdahale edecek kadar hadsizleşmeye başladı. 28 yaşındaki eğitimci bir kadının nerede nasıl giyineceğine kendisi karar verebileceğini eşime söylediğimde tartıştık”

Birbirini çok seven iki insanın hatta çevreleri tarafından sevilen iki insanın da evliliğinde bu şekilde sebeplerden dolayı kavgalar yaşanabiliyor. Evlenmeden önce evleneceği kişiye biyolojisi ile, zihniyle, duygularıyla, sosyoekonomik durumuyla ve aşkınlığıyla tanıması gerekir. Evlilik iki kişi arasında yaşanan bir olay değildir, bu yanlış hesap ile evlilik yanlış sonuçlanabilir.


“Biz kendimiz olmadan, sahip olduğumuz hiçbir şey gerçek anlamını bulamaz!”


İnsanlık tarih boyunca iki sistemi, iki farklı kültürü geliştirmiştir;

  1. Denetim odaklı korku kültürü

  2. Gelişim odaklı değerler kültürü

Denetim odaklı korku kültürü gücünü korkudan alır, ailede güveni sağlayan kişi en güçlüdür, herkesi denetlerler ve kendinden korkmasını bekler. Bu ifadeler çoğunuza tanıdık gelmiştir. Böyle bir kültürde yetişmişseniz üzülmeyin ben ve toplumun bir çoğu da bu kültürde yetişti. Önemli olan bunu bilmek, farkında olmak ve bu zincirin uzayıp gitmesine engel olmak.

Gelişim odaklı değerler kültürü insanlık tarihinde sonradan gelişen bir kültürdür. Bu kültür gücünü ve anlamını paylaşılan değerlerden alır. Ailede adil bir ortam vardır. Bu adil ortam, saygı, sevgi, halden anlama, dürüstlük, şeffaflık ve işbirliği gibi biz bilincini geliştiren değerler üzerine kurulmuştur. Bu tip ailede yetiştiyseniz çok şanslısınız. Bu yazıları okuyup, kendini geliştirmek isteyen, bu zinciri kırmak isteyenler de şanslı, onlar kendi şanslarını kendi yaratanlar. Buraya kadar evliliğin neden gerekli olduğunu, evlilikte YÜZ ve CAN kavramlarını ve insanlık tarihinin iki önemli kültürünü öğrendik. Şimdi de evlenme olgunluğuna bakalım. 

Doğan Cüceloğlu “yaşamında, var olmanın sorumluğunu duyan insan, olgun insandır.” diyor ve olgun insanın üç sorumluluk bilincinden bahsediyor;

  1. Kendini Tanıma

  2. Diğerini Tanıma

  3. İçinde Bulunduğu Sistemi Tanıma


Bu tanımlardan söz etmeden önce Doğan Cüceloğlu’nun bir okurunun yorumuna değinmek istiyorum. Kızlarının çeyizi için para biriktirdiğini ve onların 28 yaşından önce evlenmemesini dilediğini yazıyor. Sebebi ise çok açık kendisi 32 yaşında mesleğinde ilerleyip evlilik kararını büyük bir olgunlukla verdiği için deneyimlediği bir olayı çocuklarına aktarmak istiyor. Ve onlara vereceği tavsiye şu; "Birbirinize saygı duyarak ve yaşamı adil paylaşarak yaşayın. Dilemem, ancak ve şayet bir gün birbirinize yabancılaşırsanız ve tekrar yakınlaşmanız mümkün değilse, birbirinize saygınızı esirgemeden ayrılmayı da bilin."

İnsanın böyle değerler kültürü yaratmış bir ailesinin olması ne güzel. Burada ilk madde olan "Kendini Tanımak" sorumluğu kişinin "Nasıl bir ailede yetiştim?, Çocukluğum hangi ortamda nasıl geçti? gibi sorularla kendini keşfetmeye başlamasıdır. Kendini Tanımayı bir kaç madde ile inceleyelim;

  • İç çocuğunu tanımak, karşıdaki insanın da hangi kültür de yetiştiğini bilmek gerekir. Korku kültüründe yetişen biriyle değerler kültüründe yetişen bireylerin aynı frekansta konuşamayacağı aşikardır.

  • İnanç ve değerlerinin farkında olmak, kendi anlam dünyasının farkında olan bireyler, karşı tarafın da anlam dünyasının farkında olmasını bilir. Anlam verme sistemini, inançları ve değerleri bilmek önemlidir. Ve inanç sisteminin farkında olan insan kendi kendine hesap verebilen insandır. Hayatının öğrencisidir, öğrenmeye düşünmeye ve saygı duymaya açıktır.

  • Duygularının farkında olmak, bu farkındalık için bazılarının yaş alması gerekir. Mesela ben kendi duygularımı doğru tanımlamak için 30 yaşımı görmem gerekti. Olgun insan kendi sorunlarının, kendi stresinin sorumluğunu başkasına yüklemez; sorunlarıyla yüzleşir ve etki alanı içinde yöntemler, stratejiler geliştirerek onları yönetmek ister.

  • İç tanıdığını keşfetmek, yaşamın kendimizce anlamı nedir, başkalarının düşünceleriyle mi yönlendiriliyoruz yoksa bizim için dünyanın anlamını biliyor ve dışarısı bizi etkilemiyor mu! Bu oldukça önemli bir meseledir. İç sesimizi duymak ve gerçekten ne hissettiğinizi keşfetmek.


Diğerini Tanımak, bu da diğer önemli sorumluluk duygusudur.

Aslında bu ilk sorumluğu yerine getirmiş biri kolayca diğer insanda tanımaya başlar. İnsan kendini tanıdığında karşı tarafı tanımaya da o kadar açık olur.

Kendi değerlerini bilen hangi insanla uyum içinde yaşayacağını da bilir ve karşı tarafın değerlerine de, yaşamına da önem verir. Unutulmamalıdır ki evlendikten sonra konuşulması zor olan konular evlenmeden önce konuşulup daha rahat çözüme ulaştırılır.


Üçüncü ve gerçekten çok önemli olan bir sorumluluk "İçinde Bulunduğu Sistemi Tanımak"

Evlilik çocuk oyuncağı ya da bir heves uğruna alınacak bir karar değildir, hele başkaları istiyor diye ya da toplumsal gereklilik diye alınmaz. Büyük bir emek ister, evlenmeden önce nasıl bir sistemin içine gireceğinizi bilin. Toplumumuzda bireysel evlilik yoktur, en iyi ihtimalle sadece bireylerin ailelerinin katılacağı bu sisteme bazen sülalede dahil olabilir. Olgun insan bu sistemin farkında olarak evliliğe adım atmalıdır yoksa ben evliliğin böyle olacağını bilmiyordum, ben sadece sevdim ve birlikte yaşamak istedim, keşke evlenmeseydim pişmanlıklarıyla kalırsınız.

Ne acı değil mi? Evlenmeden önce dikkate alınmayan önemli konuların evlendikten sonra farkına varıp pişman olmak.

Karşındaki insanı tanıma yolculuğu uzun bir süreçtir, evlendikten sonra da devam eder hatta bir ömür yetmez. Çünkü insan yaşadığı olaylarla, çevresiyle ve bir çok faktörle değişebilen bir varlıktır. Ancak bazı temel sorunları dikkate almalısınız, bunlardan bazıları;


Aranızdaki arkadaş enerjisi mi, sevgili enerjisi mi?

Aklı aklıma uyuyor mu?

Cinsellik ne kadar baskın?

Sosyoekonomik konumunuz benzer mi, farklı mı?

Mutfak (yeme alışkanlıklarınız, beslenme tarzınız, iştahlarınız) uyumlu mu?

Aynı inanç ve değerleri mi benimsiyorsunuz?

Ne kadar olgun?

Aile kültürü nasıl, çocukluğu nasıl bir ortamda geçti?

Birlikteyken kendiniz olarak var olabiliyor musunuz?

Beraberken konfor, keşif, panik alanlarından hangisindesiniz?

Mükemmeliyetçi mi?

Temel değer ve inançlarını tanıyor musunuz?

İçinizde saklı olan rol modelinizin farkında mısınız?

Stresle nasıl baş ediyor?

Evlilikten beklentileriniz neler?

Muhtaç olduğunuz için mi evleniyorsunuz?

Cinsellikten ne anlıyorsunuz?

Her birinizin ilişkiye getirdiği ekipte kimler ne derece var olacak?

Aynı şeylere gülüp aynı şeylere üzüle biliyor musunuz?

Sohbet edebiliyor musunuz?

Geleceği kaygıyla mı bakıyorsunuz yoksa umutla mı?

İlişkinize baktığınızda fedakarlık yapmanız gereken yönler var mı, karşı tarafın var mı, bunları konuştunuz mu?

Birbirinizin hayallerini keşfetmeyi önemsiyor musunuz?

Evliliğin öğrencisi olmayı kabul ediyor musunuz?

Geçmişle ilgili evliliğinizi ilgilendirecek her şeyi paylaştınız mı?

En mahrem anılarınızı paylaşabileceğiniz biri olduğunu düşünüyor musunuz?

Karşı tarafın mahremiyetine saygı gösterir misiniz?

Kendinizin en güçlü tanığı olduğunuzun farkında mısınız?

Kötü günlerde de onun yanında olmak ister misin?

İç çocuklarınız arkadaş olabiliyor mu?

Çocuğunuzun eşiniz gibi olmasını ister misiniz?

Ve evleneceğiniz kişinin "Para, Zaman, İnsan ilişkileri" konusunda sorumluluk bilinci var mı?


Ve son olarak bu sorulara düğün ile ilgili şöyle bir ekleme yapalım.

"Düğün bir maddi güç gösterisi olmamalı, çiftlerin beraberliklerine katkıda bulunacak şekilde planlanmalıdır. İsrafa kaçarak, yeni evlileri yıllarca borç altına sokacak düğünler yapmak evliliğin temellerini sarsar. Evlenme olgunluğuna gelmemiş olanlar düğünü önemser, hayallerinde düğünü yaşar ve yaşatırlar."


Güvende olmak istiyorsan gerçekleri temel alan değerleri yaşa ve yaşat, biz olarak gelişmeye devam ettiğin sürece güçlü ve güvende olursun.

Yazımı burada sonlandırıyorum aynı kitaptan yoruma devam edeceğim, İletişim Olgunluğu adı altında. Kapsamlı incelenmesi gereken bir mevzu, bu yüzden burada bitiriyorum, ikinci bir yorumla devam edeceğim.

Keyifli Okumalar...

Kommentare


bottom of page