Daha önceki yorumda bahsettiklerim kitabın sadece dörtte biriydi. Çok uzun bir yazı olmaması açısından ikiye böldüm. Bu bölümde "Sağlıklı Aile Ve İletişim" konusuyla beraber İç Anne Baba ve İç Çocuk dengesini bulup özümüze geri döneceğiz.
Olgun İnsan Kimdir?
İnsan yaşam boyu deneyimleri sonucu olgunlaşır ve şu özellikleri kazanır;
Olgun İnsan, kendini diğerlerinden ayıran sınırların farkındadır ve kendi benliğinin sınırlarını korumakta duyarlılık gösterir.
Kendini değerli bulur, kendine saygısı vardır ve kendini olduğu gibi kabul eder.
Beden, zihin ve manevi yaşam arasında bağlantı kurmuş biridir.
Heyecan ve duygularını tanır ve onların gerçekçi bir biçimde ifade edilmesine olanak sağlar.
Doğan Cüceloğlu'nun olgun insana dair açıklamaları bu şekilde.
Sağlıklı Aile Düzeninde Evlilik konusuna da değiniyor fakat ben bu konu hakkında daha kapsamlı bir kitabını okuyorum, o mevzuya daha sonraki yorumlarda ayrıntılı olarak yer vereceğim.
Aile içindeki iletişim hayatımız boyunca bize yol gösterir, yanlış öğrenilen iletişimle tüm hayatımız yanlışlıklarla dolu olabilir.
Çocukları sürekli eleştirip, yargılama ve suçlama ile çocuk yetiştirmeye, bazı psikologlar "Zehirli Terbiye" adını vermişlerdir.
Çocukken yetiştiğimiz aile ortamı etkili iletişim kurmamızı engellese de farkında olduğumuz an düzeltmek için çaba gösteririz, doğru bir yöntem izlersek geçmişte kazandığımız alışkanlıkları değiştirebiliriz. İlk olarak bilinçlenmemiz gerekiyor, iletişimi baltalayan alışkanlıkları görmemiz bize yol gösterecektir;
Genelleme
Yaygın Tutumlar
Neden-Sonuç İlişkilerinde Bozukluk
Aklından Geçenleri Bilme
Bu maddelerin kitapta uzun uzun açıklamaları var, yüzeysel görmemiz açısından maddeler halinde sıraladım.
Sağlam temeller üzerine kurulu ailede algılama, düşüncelerini ve duygularını ifade edebilme, neyi istediğini ya da istemediğini belirtme ve kendi istediği yönde geliştirme özgürlüğü vardır. Aile içindeki iletişim ya bu özgürlükleri canlı tutar ya da baltalar. Maskeler takarak birbiriyle iletişim kuran aileler sağlıklı değildir.
Kim yüzde yüz sağlıklı bir ailede yetişme imkanına sahip oldu ki! Bir çoğumuz kendi yolumuzu bulmaya çalışıyoruz, mesela ben okuyarak, gözlemleyerek ve araştırarak bunu yapmaya çalışıyorum. En azından denedik diyebilmek için çaba sarf ediyorum. Savaşlar yaşamış, fakirlikler görmüş bir nesilden geldik, ailelerin yarım yamalak öğrendiği din eğitimi ile yetişmek zorunda kaldı bazılarımız, bazen şiddet gördük bazen değersiz hissettik. Sonuçta onlar da aynı şeyleri yaşadılar ve nesilden nesile aktarılan davranışlara tutundular. Bu zinciri kırmadığımız taktirde yanlışlıklar zinciri uzayıp gidecek. Bu mevzu uzun, üstüne günlerce konuşulur.
Üçüncü kısım "Utanma ve Utanç"
Çocuğu sürekli suçlu hissettirmek onun zamanla utanca boğulmasına yol açar.
Bu bölüm bana çok iyi geldi çünkü utanca boğulan çocuklardan biriyim. Çocukken o kadar içime kapanıktım ki, arkadaşım bile yoktu, hocaya soru sormaya çekinirdim, konuşmak zorunda kaldığımda kıpkırmızı olurdum. Çok başarılı bir öğrenciydim, matematik olimpiyat dereceleri alırdım, sınavlardan iyi notlar alırdım, hoca soru sorduğunda parmak kaldırmaktan çekinmezdim. Sanırım kendimi yetkin gördüğüm meselelerde konuşur eksik gördüğüm yerlerde yerin dibine girme problemim vardı. Mühendis olduğumda bile tamamlanmış hissetmedim, herkes çok iyi bir mesleğin var dediğinde ben özgüvensiz olduğum için öyle düşünmüyordum.
"Özdeşim süreci engellenen çocuk kendi kendinden utanan, var olmaktan suçlanan biri haline gelir. Bu kişilerde utanç duygusu yer almaya başlamıştır. Bu kişiler her duygu ve gereksinimlerinin farkına vardıklarında kendinden utanırlar, var olmaktan utanç duyarlar. İnsanın istekleri ve duyguları onun yaşam gücünü ve yönünü belirler; bunlardan utanç duyan kişi, kendi öz benliğinden utanç duyan biri haline gelir."
Utanç duygum çocukluğumda o kadar ağırdı ki hepsinin sebebi özdeşim sürecimin engellenmesiydi. Çocukken problemimin farkındaydım fakat etrafımda bilinçli insanlar yoktu. Ne yapabileceğimi bilemedim, hep kendimi aşmaya çalıştım, verdiğim mücadeleleri hatırlıyorum. Okul değiştirdiğimde daha sosyal biri olacağıma dair verdiğim sözler ve sonra yeniden aynı içine kapanık hale bürünmem, inanılmaz zor zamanlardı.
Neyse çocukluğum vasattı ve psikopat olmadığıma seviniyorum. Bu eksiklik bana daha çok mücadele etmemi öğretti ve çok çalıştım. Şimdiki ben için çok yıprandım fakat birçok normal insanın gelemediği bir noktadayım. Kendimi övmek için bu durumu belirtmedim sadece bazı kötü durumların doğru kullanıldığı taktirde iyi sonuçlara yol açacağını belirtmek istedim. Çünkü bu durum çok tehlikeli bir durumdur, sebebiyet verdiği olayları maddeler halinde aşağıda sıraladım, okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız;
Narsistik Kişilik Bozukluğu
Paranoid Kişilik
Suç İşleyen Kişilik
Manevi Yaşamın Temelini Yitiren Kişi
"Utanca boğularak yetiştirilen insanların iç dünyalarını geliştirmelerine, bir anlamda insan olmalarına ve bir insan olarak yaşamlarını sürdürmelerine olanak vermez."
Ailede sağlıklı iletişimi öğrenemeyen, utanç içinde yetişen çocukların yaşadığı zorluklar, uğradıkları haksızlıklar, hiç hak etmemişken maruz kaldıkları kötü hayat şartları var. Ayağa kalkmak, toparlanmak hiç kolay değil. Sürekli düşe kalka öğrendiğimiz hayatı daha kolay nasıl yaşayabiliriz diye arayışlara çıktık, defalarca. Doğan Cüceloğlu bu konuda gerçekten bizleri anlayan ve aynı yollardan geçtiği için işe yarar yöntemler üretebilen biri.
Çocuğa zaman ayırmak, çocuğa değerli olduğunu hissettirmek, değerli olduğunu ifade etmek çok önemlidir. Bir babanın "Seni Seviyorum kızım, her an yanındayım." demesi kadar iyi gelen bir tedavi yok. Fakat bu şansa kimler sahip ki!
Çocuğa "Cinsel Kötü Davranma", "Bedensel Kötü Davranma" ve "Duygusal Kötü Davranma" olarak üç kötü davranış şekli vardır.
Utanç hafife alınacak bir mevzu değildir, bireyin tümüyle yaşamına yol verir. Bu yüzden çevrenizde böyle çocuklar görürseniz ailelerini nazikçe bilinçlendirmeliyiz. Ne kadar da akıllı dediğimiz içine kapanık çocukla, iç dünyalarında çok üzücü olaylar yaşarlar ve bu olaylar onları çıkmaza sürükleyebilir.
Dokunulma, güven, düzen, sosyalleşme, uyarılma ve kendini değerli görme, çocuğun temel gereksinimleridir; bunlar karşılanmazsa çocuk kendinde bir eksiklik olduğunu düşünür ve kendi öz varlığından utanç duymaya başlar.
Utanca boğularak yetiştirilen kişi bu utancın verdiği azabı duymamak için savunma mekanizmaları geliştirir. Bu savunma mekanizmaları sayesinde kişi içindeki boşluğu ve anlamsızlığı unutmaya, kendisi için daha az acı verici bir dünya yaratmaya çalışır.
Utanca boğulan kişinin geliştirdiği savunma mekanizmaları kitapta ayrıntılı bir şekilde işlenmekte. Burada sadece utanca boğulan kişinin su yüzüne çıkan karakter özelliklerini sıralayacağım;
Mükemmelliyetçilik
Sürekli Güçlenme ve Denetlemeye Yönelme
Şiddetli Öfke
Kibir ve Gurur
Eleştirme ve Suçlama
Yargılayıcılık ve Ahlaksallaştırma
Aşağı Görme
Koruma Altına Alma
Sürekli Yardım Etme
Başkalarına Sürekli Hoş Görünme
Haset Duymak, Kıskanmak
Başkalarından saklanmak için kullanılan maskeler, bir süre sonra kişiyi kendi gözünden de saklar.
Çok sesli bir iç dünyamız var, dışarıya yansıttığımız halimiz ne kadar değişirse değişsin içimizdeki ses hep bizlerle. Kendimizi bile kandırmaya meylederiz. Fakat o seslerden ne kadar kaçarsak kaçalım huzursuzluk bizim peşimizi bırakmaz. Tek çare selerin farkına varıp onları çözümlemektir.
İçimizdeki Çocuk ile İç Anne-Babayı duymamız ve ayırt etmemiz için kitapta çeşitli sorular var, Onları ayırt edip iyice yok olmuş iç çocuğumuzu geri getirdiğimizde problemleri çözmeye başlarız.
Altıncı kısımda iç çocuğumuz ile nasıl ilişki kuracağıızı öğreniyoruz. Bu ilişki ömür boyu sürecek bir ilişkidir ve birden bire gelişemez, aşama aşama ve yavaş yavaş, sabırla geliştirilir.
Whitfield, Gravitz ve Bowden adlı iki Amerikan psikiyatristin çalışmalarına dayanarak iyileşme sürecinde altı aşama olduğunu kabul eder. Bunlar;
Yaşamı Sürdürmme (survival)
Uyanış (emergent awareness)
Temel Sorunları Görme
Olumsuzu Olumluya Dönüştürme (transformations),
Bütünleşme (integration)
Öze (genesis/sprituality) ulaşmadır.
Kitapta Doğan Cüceloğlu'nun hazırlamış olduğu bazı sorular var, bu sorulara her gün aynı saat ve sadece 30dk süresince 6 hafta boyunca yanıt vermemiz gerekiyor. Bu soruları örnek olarak önce Cüceloğlu sorsa da daha sonrasında sorularımızı kendimiz hazırlamamız lazım. Ben bu soruların bazılarını değiştirerek ve kendim de katarak 6 hafta boyunca uyguladım, soruların amacı iç çocuğumuzun sesini geri getirmek ve onunla ilişkilerimizi düzeltmek. Bu sorular beni zaman zaman huzursuz etse de devam ettim. Sabrın sonu selamettir, sonunda iç çocuğumla konuştum. Algıladığım dünya ile gerçek dünya arasında fark vardı, hala var fakat daha çok bilinçliyim. Yaşamımız, deneyimlerimiz bizlere bir pencere sunuyor ve oradan bakmak zorunda kalıyoruz. Aslında o pencere her zaman var fakat onu iyi bir şekilde kullanmalıyız. O pencere sadece hayatın kötülüklerini, olumsuzluklarını görmemizi sağlıyorsa değiştirmemiz gereklidir.
Kişinin yaşamını etkileyen ve bir çözüme ulaşmadığı taktirde devam eden önemli çatışmalar, endişeler ve üzerine düşünülen konular temel sorundur. Whitfield, içimizdeki çocukla ilgili 14 temel sorunla karşılaşabileceğimizi söyler. Bunlar;
Hep ya da hiç biçiminde düşünme
Denetim
Aşırı sorumlu ya da sorumsuz olma
Kendi gereksinimlerini ihmal etme
Uygunsuz davranışı hoş görme
Terk edilme korkusu
Çatışma durumlarıyla uğraşma ve çözmede zorluklarla karşılaşma
Güven duymama
Kendi olarak hareket edememe
Duygularını ifade edememe
Kendini değersiz görme
Bağlaşıklık (co-dependecy)
Kaybettiklerimize yas tutamama
Sevgi alışverişinde zorluk çekme
Temel sorunların her bir maddesi kitapta ayrıntılı bir şekilde açıklanır ve günlük yapılan seanslarla sorunları gözlemleriz.
Gözlemleme evresi bittiğinde olumsuzu olumluya dönüştürme ve Bütünleşme aşaması başlar.
Kötü alışkanlıkları, korkuları, bağlantıları bırakıp daha özgür, daha bilinçli ve daha gerçekçi olma yoluna girdiğimiz zaman yaşamımızın olumsuz yönlerini olumluya dönüştürmeye başlarız. Bu tür kişilik dönüşümleri İçimizdeki Çocuğa ulaşıp, onun sorunlarıyla ilgilenerek mümkündür. Bu acı verecektir çünkü onu susturarak görmezden gelmeye çalıştık, yıllarca onu görmezden gelirsek üzüntülerimizden kurtulacağımızı düşündük. Fakat bu hiç de sağlıklı bir çözüm değil, acı da verse onu geri getirip çözümlemeliyiz.
Son olarak Öze Ulaşma ile kitap biter. Daha önce mutsuz, kızgın, yalnız, bezgin, kendine güveni olmayan, çökmüş ve korkulu bir insan, içindeki çocukla ilişkisini sağlıklı bir biçimde düzenlemeyi becerince mutlu, neşeli, canlı, olumlu, kendine güveni olan, umut dolu bir insan olma yolunda adımlar atar. Bu gelişmenin en son aşaması, insanın kendi gerçek özüne ulaşmasıdır.
Bu aşama ile kişinin manevi yaşamı zenginleşir. Yaşamı kendi dar kişisel çerçevesi içinde görmekten kurtulur, daha geniş boyutlarda ilişki kurar.
Gözlemci özünüz geliştikçe, iç dünyamızın dinamiğini, bir orkestra şefinin senfoni yönetirken gösterdiği duyarlılıkla izleyebilecek ve neyin sizden neyin dışardan kaynaklandığını anlayabileceksiniz.
Gözlemci öz bizim gerçek özümüzdür, her şeyi bilen, gören, anlamlandıran ve yönlendiren gerçek benliğimizdir.
Kitaptan alıntılarla, kendi düşüncelerimle harmanladığım bu yazı umarım fayda sağlamıştır sizlere. Doğan Cüceloğlu muhteşem biri, onunla tanışmam geç oldu fakat inanılmaz iyi geldi.
Keyifli ve anlamlı nice okumalara...
SÜMEYYE AKARSU
Opmerkingen