Aleksandr Puşkin'in ilk kez bir eserini okudum. Daha önce beni instagramdan takip edenler bilir, okumamın sebebi şu sözdü;"Hepimiz Gogol'un Palto'sundan çıktık." İyi de ne alaka Gogol'un Paltosuyla Puşkin'in. Şöyle ki Rus Edebiyatı ile bu aralar içli dışlı olmuşken araştırmalarım neticesinde Gogol'a tavsiyeler veren ve ona yol gösteren yazar Puşkin'di. Bunu "Ölü Canlar" eserinin analizini yaparken fark ettim. Konusunu Puşkin'in önerdiği bu eser bende Puşkin merakı oluşturdu.
Rus Edebiyatını kurucularından biri olan Puşkin'in hayatına gelin birlikte bakalım. 1799'da Moskova'da soylu bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Rus Çarı I.Petro'nun vaftiz oğlu ve Çarlık ordusunda seçkin bir subaydı. Daha sonra sürgün yılları oldu, nedeni ise Rusya'daki askeri yönetime karşı oluşundan dolayı. Tabi soylu sınıfının sürgünü kürek cezası olmadı, dört yıl süreyle başkente girmesi yasaklandı ve ailenin sahip olduğu Mihaylovskoye köyünde yaşamak zorunda bırakıldı. Bu dört yılda, yedi yıl sonra tamamlayacağı Yevgeni Onegin adlı romanını yazmaya başladı. Çingeneler, Peygamber ve Boris Godunov adlı eserlerini de yine burada yazdı. Sürgün döneminden sonra Rus Çarı I. Nikolay tarafından Moskova'ya çağırıldı ve tüm yazdıkları çarın sansüründen geçti. Puşkin, yüksek rütbeli ve emekli bir memurun kızı olan Natalya Gonçarova'ya aşık oldu.1829 yılında Rus ordusuna katılıp Osmanlı topraklarına gözlemci olarak gitti, bu yüzden yazarın Erzurum'a hitap ettiği eserleri de vardır. Döndüğünde Natalya onunla evlenmek istemese de ailesiyle konuşup onunla evlendi. Hayatını bir düelloda kaybetmesi ise oldukça ilginç. Çok sevdiği karısına kur yapan d'Anthès adındaki bu Fransız ile düello planladı. 27 Ocak 1837'de St.Petersburg yakınında Kara Dere'nin bir köşesinde düellonun yapılmasına karar verildi. Düelloda Puşkin tarafından omzundan yaralanan d'Anthès, Puşkin'i karnından yaralamayı başardı. Büyük bir soğukkanlılıkla iki gün boyunca can çekişen Puşkin, 29 Ocak'ta hayata gözlerini yumdu.
Aleksandr Puşkin'in düello günü uğradığı son yer, Peterburg Nevski Prospekt'de Wolf's şekercisidir (şimdiki Cafe Litteraturnia). Bu cafede Puşkin'in balmumundan bir heykeli bulunmaktadır. St.Peterburg seyahatimde oradan sık sık geçsem de maalesef kafeye gidip balmumu eserini görme şansım olmadı.
"Yüzbaşının Kızı" eserini Petersburg yolculuğumda okumaya başladım ve yolculukla beraber eser de bitti. Kapı yayınlarının çıkarmış olduğu bu eser zaten 144 sayfaydı ve sürükleyici olması nedeniyle de tam yolculuk sırasında okunması gereken bir eserdi.
Bu eseri okurken Dostoyevski ve Gogol hikayelerinden farklı olarak eserin içine girmedim. Baştan sona bir gözlemci olarak okudum. Dostoyevski ve Gogol'un eserlerinden aldığım hazzı almasam da Rus Edebiyatı'nda karamsarlığa kapılmadan okuduğum ilk eserdi. Kitapta 18.yüzyılda gerçekleşen "Pugaçov Ayaklanması" esnasında yaşanan bir aşk hikayesi konu edinir. Yüzbaşının kızı Marya'ya aşık olan genç Grinev aşkı için çok bedel öder. Mevzu aşk gibi gösterilse de ortada dönen olaylar, dönemin Rusya'sını üstü kapalı bir biçimde bize anlatmaktadır. Daha önce de belirttiğim gibi yazarların olayları kapalı bir biçimde anlatmak zorunda bırakılmaları onların yazma yeteneklerini geliştirmiştir. Puşkin'in yaşadığı dönemin otoritesine karşı geliştirdiği bu yeteneği birçok yazarda görmekteyim. Sürgün esnasında yazdığı bu eser ile de aslında bize savaş döneminde yaşanan haksızlıkları, komutanların korkaklıklarını, strateji bilmemenin vermiş olduğu zararları göstermektedir. Paltoya ihtiyacı olan, fakir bir adamın ise nasıl isyan çıkartıp koca kaleleri devirdiğini ve bu isyan karşısında Rusya'nın ne kadar çaresiz kaldığını göstermektedir.
Aşk romanı gibi görünse de siyasi mesajlar içermesi bakımından tarihi bir roman niteliği taşımaktadır. Kitap oldukça kısa ve anlaşılır, sürükleyici. Dil bakımından Puşkin oldukça sade bir dil kullandı.
Keyifli Okumalar.
SUKHA
Comments